29 Nisan 2016 Cuma

Cem Sultan

Cem Sultan, 1459 yılında Edirne sarayında doğmuş, Fatih Sultan Mehmet'in oğullarından birisidir. Annesi Çiçek Hatun'dur. İlk eğitimini saraya hocalarından almıştır. Beş yaşına geldiğinde, bir hocaya verilen Kastamonu sancakbeyliğine gönderilmiştir. Eğitim ve öğrenimini burada sürdürmüştür. Fatih Sultan Mehmet, en büyük oğlunu Mustafa'nın vefatından sonra 1474 Cem'i Karaman eyaletine göndermiştir. 1481'de Mısır Seferine çıkan Fatih Sultan Mehmet Gebze'de hastalığa yakalanmış ve vefat etmiştir. Bu durumda babasından sonra tahta çıkan İkinci Bayezid'e kardeşi Cem Sultan muhalefet etmiştir.  
Uzun Hasan Seferi, esnasında babasına vekaleten baktığı saltanata, aslen kendisinin tahta çıkması gerektiğini savunuyordu. 3 Mayıs 1481'de Fatih Sultan Mehmet'in vefatı üzerine Amasya'da olan Şehzade Bayezid ile Konya'da olan Cem Sultan'a haberciler gönderilmiş, fakat Cem Sultan'a gönderilmiş olan ulak, yolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalanmıştır. Cem Sultan, babası öldükten ancak dört gün sonra bundan haberdar olmuştur. Buna çok sinirlenen Yeniçeriler ayaklanarak, sadrazam Karamanlı Mehmed Paşa'yı öldürmüşlerdir. Şehzade Bayezid'in de, İstanbul'da olan oğlu Korkut saltanatı naibini ilan edilerek tahta geçirmişlerdir. Şehzade Bayezid, İstanbul'a gelir gelmez devlet yönetimini kendisi resmi olarak aldı.
Cem Sultan ve Eğitimi;

Cem Sultan dört yaşlarına kadar sarayda kendisine mürebbiler görevlendirilerek eğitim almıştır. Kastamonu sancakbeyliğinin yanı sıra devrin alimleri tarafından farsça ve arapça dersleri almıştır. Bir yandan Cem Konya'da Lalası Gedik Ahmet Paşa, hocası Mevlana Turabi ile eğitim almaktaydı. Bunların dışında hocaları arasında Hatibzade Nasuh Bey, Frenk Süleyman Bey, Celal Bey, şair Şahidi, o devrin ilmi sanatında ve idari alanda ün yapan isimleri bulunurdu. Buda Cem'in alimlerden iyi dersler almasını sağlamıştır.

Cem Sultan

Cem Sultan, 1459 yılında Edirne sarayında doğmuş, Fatih Sultan Mehmet'in oğullarından birisidir. Annesi Çiçek Hatun'dur. İlk eğitimini saraya hocalarından almıştır. Beş yaşına geldiğinde, bir hocaya verilen Kastamonu sancakbeyliğine gönderilmiştir. Eğitim ve öğrenimini burada sürdürmüştür. Fatih Sultan Mehmet, en büyük oğlunu Mustafa'nın vefatından sonra 1474 Cem'i Karaman eyaletine göndermiştir. 1481'de Mısır Seferine çıkan Fatih Sultan Mehmet Gebze'de hastalığa yakalanmış ve vefat etmiştir. Bu durumda babasından sonra tahta çıkan İkinci Bayezid'e kardeşi Cem Sultan muhalefet etmiştir.
Uzun Hasan Seferi, esnasında babasına vekaleten baktığı saltanata, aslen kendisinin tahta çıkması gerektiğini savunuyordu. 3 Mayıs 1481'de Fatih Sultan Mehmet'in vefatı üzerine Amasya'da olan Şehzade Bayezid ile Konya'da olan Cem Sultan'a haberciler gönderilmiş, fakat Cem Sultan'a gönderilmiş olan ulak, yolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalanmıştır. Cem Sultan, babası öldükten ancak dört gün sonra bundan haberdar olmuştur. Buna çok sinirlenen Yeniçeriler ayaklanarak, sadrazam Karamanlı Mehmed Paşa'yı öldürmüşlerdir. Şehzade Bayezid'in de, İstanbul'da olan oğlu Korkut saltanatı naibini ilan edilerek tahta geçirmişlerdir. Şehzade Bayezid, İstanbul'a gelir gelmez devlet yönetimini kendisi resmi olarak aldı.
Cem Sultan ve Eğitimi;
Cem Sultan dört yaşlarına kadar sarayda kendisine mürebbiler görevlendirilerek eğitim almıştır. Kastamonu sancakbeyliğinin yanı sıra devrin alimleri tarafından farsça ve arapça dersleri almıştır. Bir yandan Cem Konya'da Lalası Gedik Ahmet Paşa, hocası Mevlana Turabi ile eğitim almaktaydı. Bunların dışında hocaları arasında Hatibzade Nasuh Bey, Frenk Süleyman Bey, Celal Bey, şair Şahidi, o devrin ilmi sanatında ve idari alanda ün yapan isimleri bulunurdu. Buda Cem'in alimlerden iyi dersler almasını sağlamıştır.
Cem Sultan ve Şehzadelik Yılları;
İstanbul'u feth ettikten sonra yeni çağı başlatan ve insanlığa ışık olan, sonuna kadar ilim ve irfan ordusuyla serdar olan Fatih Sultan Mehmed'in o dönemde Mustafa ve Bayezid isimlerinde iki oğlu vardı. Rivayete göre 40 gün kadar Fatihten ve ordusundan bir haber gelmedi. Burada casuslar onun yenildiğini ordusunun dağıtıldığını ve kendisinin akıbetinin de bilinemediğini belirtti. Burada bazı kişiler Cem şehzadeyi kışkırtıp tahta çıkması için uğraşmışlar. Cem de şehirde muhafız olan askerleri sadakat yemini verdikleri esnasında, Fatihten gelen zafernameyle herşeyi değiştirdi. Fatih geriye döndüğünde bunu öğrenmiş fakat şehzadeye ceza vermeyip sancağına geri göndermekle yetinmiştir. Ama onu bu işe kışkırtanların da idamı fermanını vermiştir.
Cem Sultan Olayı; Fatih'in vefatından sonra oğulları II. Bayezid ve Cem Sultanın aralarında taht kavgaları başlamıştır.Cem Sultan Bayezid'e yenilmiş ve Mısır'daki Memlük devletine sığınmıştır. Bir süre sonra tekrar Anadolu'ya gelen Cem Sultan aynı taht savaşına girişmiş, fakat başarısızlığa uğramıştır. Bu kez de Rodos adalarına kaçıp, burada Saint Jean Şövalyelerine sığınmıştır. Bu şövalyelerin Cem'i Papaya teslim etmesi, daha sonra Fransa'ya gönderilmesinden sonra, Cem burada hayatına son vermiştir.
II. Bayezid Dönemindeki Özellikler;  II. Bayezid döneminin sönük geçen bir devri anılmaktadır.
Cem Sultanı Olayının Osmanlı Devletine Etkileri;

  • Cem'in Hıristiyanlar eline geçmesiyle, batılı devletler Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasına sebep olmuştur.
  • Osmanlıların batıdaki fetihlerinin durmasına sebep olmuştur.
  • Cem Sultan'ın Memluklere sığınması ve bu dönemde devleti açısından padişahlara yaraşır himaye görmesi, Osmanlı-Memlük ilişkisinin daha fazla bozulmasına neden olmuştur.
  • Papa bakım masrafı adı altında yüklü miktarlarda paralar alıp, Osmanlıların mali durumunu iyice çökertmiştir.
  • Bu olay, II. Bayezid'in Safevi tehlikelerine istinaden gerekli önlemi vermemesinden dolayı olmuştur.
  • Bu olaylar yüzünden Endülüs Emevileri'ne gerekli yardım yapılmamıştır.
  • II. Bayezid dönemi de sönük kalmıştır.
Cem Sultan ve Ölümü;
1495 yılında papanın esiriyken ölmüştür. Malumu Cem Sultan Fatih Sultan Mehmet'in ufak oğlu ve abisine karşı gelip savaşa yenik düşünce Rodos şövalyelerine sığınmış, daha sonrada papanın Rodos şövalyeleri tarafından esir olmuştur. 1495 yılında traş yaparken zehirli jilet ile zehirlenerek öldürülmüştür. Ölümü üzerine bunu II. Bayezid'in papayla birlikte yaptırdığı rivayet edilmektedir. Daha sonra cenazesi Bursa'ya getirilip burada defnedilmiştir. 

Genç Osman Nasıl Öldürüldü

II. Osman’ın başkomutanlık ettiği Lehistan Seferi 8 ay, 18 gün sürdü. Bu savaşta Doğu Avrupa’nın kilidi sayılan Hotin Kalesi ile Podolya eyaleti alındı. Lehistan Krallığı, III. Murat devrinde olduğu gibi gene Osmanlı devletinin himayesini kabul etti, vergiye bağlandı. II. Osman, Ortodoks âlemini olduğu gibi Protestan dünyasını da Türk egemenliğine almak, Baltık Denizi’ne çıkmak istiyordu. Ancak, Yeniçeri ocağı, bu seferde büyük liyakatsizlik, gayretsizlik gösterdi. Padişahın büyükbabası III. Mehmet devrinde Şeyhülislâm Hoca Sadettin Efendi’nin bu ocağı düzenlemek veya söndürmek fikri, II. Osman’da sabit bir düşünce oldu.Genç Osman’ın bu tasarısı, Osmanlı tarihinde «Hâile-i Osmaniye» diye anılan acıklı olaylara yol açtı. Sarayın içinde de, dışında da ihanete uğrayan II. Osman, sığındığı Yeniçeri ocağından, eski hükümdar I. Mustafa’nın eniştesi vezir-i âzam Damat Hain Davut Paşa tarafından Yedikule’ye kaldırılıp öldürüldü. Bu, Osmanlı tarihinde ilk hükümdar öldürme olayıdır.



Yeniçeriler dışında, bütün ordu, bütün millet Sultan Osman’ı şehit saydı, öcünü almak için Anadolu’da büyük ölçüde ayaklanmalar oldu, yıllarca bu ayaklanmaların ardı kesilmedi. Osmanlı tarihinde bir çeşit Kerbelâ Faciası sayılan bu olay, imparatorluğun iç bünyesini, kardeşi IV. Murat’ın kesin iktidar yıllarına kadar sarstı.
Genç Osman öldürüldükten sonra yeniden I. Mustafa tahta çıkarıldı. 4 yıl, 2 ay, 22 günlük bir saltanattan sonra öldürülen II. Osman, babası I. Ahmet’in Sultanahmet Camisi‘ndeki türbesine gömüldü. Genç Osman Şeyhülislâm Esat Efendi’nin ve Vezir Pertev Paşa’nın kızları ile evlenmişti. Çocukları yaşamamıştır. Genç Osman divan sahibi şairdi.

Fatih Sultan Mehmed Dönemi Fetihler

Fatih Sultan Mehmet(Mehmed), 30 Mart 1432'de, o dönemde Osmanlı Devleti’nin başkenti olan Edirne'de doğdu. 6.Osmanlı padişahı olanII. Murad’ın Hüma Hatun'dan olan oğluydu. Molla Gürani gibi dönemin ünlü bilginlerinden özel dersler alarak yetişti. 1443’te, çocuk yaşta Manisa sancakbeyliğine atanınca, hocaları ve danışmanlarıyla birlikte Manisa’ya gitti.

II. Murad, Balkanlar’da ve Anadolu’da çeşitli sorunların yaşandığı bir ortamda Mehmed’i Edirne’ye çağırdı ve tahtı ona bıraktı. Ağustos 1444’te, 12 yaşında deneyimsiz bir çocuğun padişah olması, Osmanlılarla çatışma halinde olan devletleri umutlandırdı. Bir Haçlı ordusu Tuna Irmağı'nı aşıp Varna’yı kuşattı. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa Anadolu'da bulunan II. Murad'ı Edirne'ye çağırdı. II. Murad, 10 Kasım 1444'te Varna Savaşı’nda Haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Savaştan sonra da II. Mehmed’i tahtta bırakarak Manisa’ya çekildi. Ancak II. Mehmed’in padişahlığı Türk soylu Çandarlı Halil Paşa ile yeni padişahı destekleyen devşirme kökenli Zağanos Paşa ve Şihabeddin Paşa arasında şiddetli bir güç çekişmesine yol açmıştı. II. Murad’ın tahta dönmesini isteyen Çandarlı Halil Paşa, el altından bir yeniçeri ayaklanmasını destekledi ve II. Mehmed’i tahttan çekilmek zorunda bıraktı.
II. Murad Edirne'ye dönerek Mayıs 1446’da yeniden tahta geçti. Mehmed sancakbeyi olarak Zağanos Paşa ve Şihabeddin Paşa’yla birlikte Manisa'ya döndü. Bu dönemde Mehmed, 1448 ve 1450'deki Arnavutluk seferlerine katıldı. Babası ölünce de 18 Şubat 1451’de Edirne'de ikinci kez tahta çıktı.Fatih Sultan Mehmet, Varna Savaşı'ndan önce Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın tahta davetini reddeden babasına "Eğer padişah sen isen ordunun başına geç, eğer padişah ben isem emrediyorum ordunun başına geç" sözü ile, henüz çocuk yaşta iken, düşündürücü ve zeka dolu bir paradoks sunmuştur.

İstanbul’un Fethi
II.Mehmed, tahta çıktıktan sonra Çandarlı Halil Paşa’nın sadrazamlığına dokunmadı. Onun genç yaşta padişah olmasından dolayı yeniden umutlanan Karamanoğulları, hemen harekete geçerek Seydişehir ve Akşehir'i ele geçirdiler. Bizans da papaya başvurarak yeni bir Haçlı seferi düzenlenmesini istedi ama olumlu yanıt alamadı.
İstanbul'un Fethi'nin Nedenleri
1. Bizans'ın, Osmanlı Devleti'nin Rumeli'deki ilerlemesine ve büyümesine engel olması
2. Bizans'ın Anadolu beyliklerini Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtarak Anadolu'daki Türk birliğini bozmaya çalışması
3. Bizans'ın Osmanlı şehzadelerini kışkırtarak Osmanlı Devleti'nde taht kavgalarına neden olması
4. Bizans'ın, Avrupa-Hristiyan dünyasını kışkırtıp Haçlı Seferleri'ne zemin hazırlaması
5. Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki bağlantının sağlanabilmesi için İstanbul'un alınmasının gerekmesi
6. İpek Yolu'nun Avrupa'ya açılan koluna hakim olmak
7. Kara ve deniz ticareti bakımından İstanbul'un önemli bir konuma sahip olması
8. Boğazlar yolu ile ekonomik canlılığın mevcudiyeti
9. Anadolu ve Rumeli arasındaki askeri geçişin kolaylaştırılmak istenmesi
10. II. Mehmed'in, Hz. Muhammed'in; "İstanbul elbet fetholunacaktır. Ne güzel kumandandır o kumandan ve ne güzeldir o askerler" hadisine layık olabilme düşüncesi
İstanbul'un Fethi İçin Osmanlı Devleti'nin Yaptığı Hazırlıklar
1. II. Mehmet, önce Macarlar ve Venedikliler ile bir barış antlaşması yaparak Balkanlar’da güven ve istikrarı sağladı.
2. Karamanoğulları ile anlaşarak Anadolu'daki güvenliği sağladı.
3. Bizans'a Karadeniz'den gelecek yardımları engelleyebilmek için, Anadolu Hisarı(Güzelce Hisar)'nın karşısına Rumeli Hisarı(Boğazkesen Hisarı)'nı yaptırdı.
4. İstanbul'un güçlü surlarında gedikler açabilmek için, Bizans'ın hapisanesinden Macar Usta Urban kaçırıldı ve Edirne'de ona, o zamana kadar görülmemiş büyüklükte toplar döktürtüldü.
5. İstanbul surlarına rahat asker çıkarabilmek için tekerlekli kuleler yapıldı.
6. Kuşatmaya yardım için bir donanma hazırlandı.
İstanbul'un Fethi İçin Bizans'ın Yaptığı Hazırlıklar
1. Kale surlarını güçlendirdiler.
2. Osmanlı Donanması'nın Haliç'e girmesine engel olmak için, Haliç'in ağzını zincirle kapattılar.
3. Bizanslılar, suda yanabilen barut, neft yağı ve kükürt ile yapılan Rum Ateşi(Gregois) adlı silahı yaptılar.
4. Osmanlı Devleti'nin kuşatmaya hazırlandıklarını anlayınca depolarını yiyecek, silah, mühimmat vBulletin. şeylerle doldurdu.
Büyük Kuşatma
23 Mart 1453'te Edirne'den hareket etti ve 6 Nisan 1453’te İstanbul’u kuşattı. Kuşatma, aralıklı çatışmalarla 53 gün sürdü. II. Mehmet, Çandarlı Halil Paşa’nın İstanbul’un fethine karşı bir tutum sergilemesi üzerine, son saldırı hazırlıklarını yapması için Zağanos Paşa’yı görevlendirdi. Bizans’a yardımın gelmesini önlemek için de Marmara Denizi ile Çanakkale Boğazı'nı ablukaya aldı. Hiçbir yerden destek alamayan Bizans’ın başkenti 29 Mayıs 1453 günü düştü. Bin yıllık Bizans İmparatorluğu'na son veren II. Mehmet, bu olaydan sonra "Fatih" (ülke açan, ülke alan) ünvanını aldı.
İstanbul kuşatma altındayken Bizans'a yardıma gelen gemilerle yapılan deniz savaşı sırasında kendini tutamayan II.Mehmet'in atını düşman gemisine doğru sulara sürmesinin tasviriFatih, bir tören alayının başında şehre girdi. İlk iş olarak Ayasofya’ya giderek burayı camiye dönüştürdü. İstanbul’u Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti yaptı. Kentin ticaret merkezi olan Galata’dan kaçmış olan Rumların ve Cenevizlilerin dönmesini sağladı. Rum Patrikliği’nin yeniden açılmasına izin verdi; ayrıca bir Yahudi hahambaşlığı ile bir Ermeni patrikhanesi kurdurdu. II. Mehmet İstanbul’u, farklı dinlerden insanların bir arada yaşadığı, ticaret ve kültür merkezi olan bir başkent yapmayı amaçladı.
İstanbul'un Fethi'nin Türk Tarihi Açısından Sonuçları
1. Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Dönemi bitti, Yükseliş Dönemi başladı.
2. İstanbul'un Fethi ile Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Rumeli toprakları arasındaki Bizans'ın yarattığı tehlike ortadan kalktı.
3. İstanbul'un Fethi ile Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan ticaret yolları ele geçirildi.
4. İpek Yolu'nun Avrupa'ya giden kolu ele geçirildi.
5. İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti yapıldı ve II. Mehmed ülke alan, ülke açan anlamına gelen 'Fatih' ünvanını aldı.
6. Osmanlı Devleti'nin İslâm Dünyası'ndaki saygınlığı arttı.
7. Fener Rum Patrikhanesi Osmanlı himayesine girdi.
İstanbul'un Fethi'nin Dünya Tarihi Açısından Sonuçları
1. İstanbul'un Fethi ile Orta Çağ kapanıp, Yeni Çağ açıldı.
2. İstanbul'un Fethi sırasında kullanılan büyük topların, en güçlü surları bile yıkabileceği görüldü. Bu denli güçlü topların yapılması, Avrupa'daki 'derebeylik'lerin yıkılmasına ve merkeziyetçi krallıkların güçlenmesine neden oldu.
3. İstanbul'un Fethi ile İpek Yolu'nun Orta Asya'dan Avrupa'ya giden kolunun Osmanlı Devleti'nin eline geçmesi, Avrupalılar'ı yeni ticaret yolları arayışına yöneltti. Bu olay 'Coğrafi Keşifler'in nedenlerinden birini oluşturdu.
4. İstanbul'un Fethinden sonra İtalya'ya giden bilim adamları, orada eski Yunan ve Roma eserlerini inceleyerek, 'Rönesans'ın başlamasına katkıda bulundular.
Yeni Fetihler
Fatih, İstanbul’un fethi sırasında, Bizans yanlısı tutum içinde olduğu gerekçesiyle Çandarlı Halil Paşa’yı Temmuz 1453’te idam ettirdi. Kısa bir süre sonra yeni fetihlere girişti. 1454 ve 1455'te düzenlediği iki seferle Güney Sırbistan'ı, Ege Denizi'ndeki bazı önemli adaları Osmanlı topraklarına kattı. 1459'da Sırbistan Krallığı'nın ortadan kaldırdı. Bizans’ın son toprakları olan Mora’yı da 1460'ta ele geçirdi. Aynı yıl Anadolu seferine çıkan Fatih Cenevizlilerin önemli üslerinden Amasra'yı, Candaroğulları'nın elindeki Sinop'u aldı. 1461'de Pontus Devleti'nin (Trabzon İmparatorluğu) başkenti Trabzon'u ele geçirdi ve bu devletin varlığına son verdi. 1462'de yeniden Rumeli seferine çıktı. Eflâk’ı Osmanlı Devleti'ne bağladı ve 1463'te Bosna'yı tamamen ele geçirdi. Aynı yıl Ege Denizi'ndeki Midilli Adası'nı alınca Venediklilerle arası açıldı. Bu olay, 1479'a kadar sürecek olan savaşın da başlangıcı oldu.Fatih'in Ege'de ki feth ettiği adalar;Taşoz,Eğriboz,Limni,Semadirek,İmroz,Midilli ve Bozcaada'dır Fatih 1465'te Hersek'in büyük bölümünü, 1466'da da Arnavutluk'taki bazı kaleleri fethetti.
Osmanlı Devleti'nin gelişen bu gücü karşısında Karamanoğulları, Mısır'daki Memlûklar ile Doğu Anadolu'daki Akkoyunlularla ittifak kurdu. Fatih, 1466'da yeni bir Anadolu seferine çıktı. Karamanoğullarının başkenti Konya'yı ele geçirdi. Ama İstanbul'a dönünce Karamanoğulları, Osmanlılara geçen yerleri geri aldılar. Osmanlı Veziri Gedik Ahmed Paşa 1471'de Karamanoğullarını bir kez daha yenilgiye uğrattı. Ne var ki Akkoyunlular, Karamanoğullarını desteklemeye devam ettiler. Bunun üzerine Fatih Akkoyunlularla hesaplaşmaya karar verdi. 11 Ağustos 1473'te Otlukbeli Savaşı’nda Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl da Karamanoğulları beyliğini ortadan kaldırdı.
Fatih Sultan Mehmed 1477'de Kırım Hanlığı'nı Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına aldı. 1478'de Arnavutluk seferinde yeni yerler ele geçirdi. 1479'da bir antlaşma yaparak Venedik'le 16 yıllık savaşa sona verdi. Venedik Arnavutluk'taki kaleleri Osmanlılara bıraktı, karşılığında Mora'daki bazı iskelelerden yararlanma hakkı elde etti. Fatih Venedik'le anlaşmaya varınca, İtalya'nın öteki önemli kent devletlerine savaş açtı. 1480'de İtalya'nın güneyindeki Otranto limanını ele geçirdi. Otranto, Roma'ya giden yolda bir köGoogle Page Rankingübaşı olduğu için bu olay Avrupa’da büyük yankı uyandırdı.
Fatih 1481’de, Anadolu’ya doğru yeni bir sefere çıktı. Ama daha yolun başında hastalandı ve 3 Mayıs 1481’de Gebze'deki ordugâhında öldü. Gut hastalığından öldüğü sanılmakla birlikte, zehirlendiği de söylenir. Ölümünden sonra oğlu Bayezid tahta çıktı.Fatih Camiinde ki Türbesinde tek başına yatmaktadır

28 Nisan 2016 Perşembe

Osmanlı Tuğrası


İşte Osmanlı tuğrasının üzerindeki 30 sembolün anlamı:  
1- Tuğranın etrafındaki güneş motifi, padişahın güneşe benzetilmesinden ileri gelir. 
2- II. Abdülhamit'in tuğrasıdır. 
3- Sorguçlu serpuş: Osman Gazi”yi ve tahtı temsil eder. 
4- Yeşil Hilafet sancağı. 
5- Süngülü tüfek: Nizam-ı Ceditle birlikte Osmanlı ordusunun asıl silahı olmuştur. 
6- Çift taraflı teber. 
7- Toplu tabanca. 
8- Terazi: şeşper ve asaya asılıdır, adaleti temsil eder. 
9- (Üstte) Kuran-ı Kerim. (Altta) Kanunnameler. 
10- Nışan-ı al-i imtiyaz: Devlet adına faydalı işlerde bulunmuş ilim adamları, idareci ve askerlere veriliyordu. 
11- Nışan-ı Osmani: Sultan Abdülaziz Han tarafından 1862'de ihdas edilmiş olup, devlet hizmetinde üstün başarı sağlayanlara verilirdi. 
12- Asa ve şeşper 
13- Çapa, Osmanlı denizciliğini temsil eder. 
14- Bereket boynuzu 
15- Nışan-ı iftihar 
16- Yay 
17- Mecidi nişanı 
18- Borazan, modern mızıka takımının kullandığı çalgı aletidir 
19- Şefkat nişanı, 1878'de II. Abdülhamit Han tarafından ihdas edilmiş olup; savaş zamanında, büyük afetlerde devlete, millete hizmet eden kadınlara verilirdi. 
20- Top gülleleri (Bazı armalarda bulunmuyor.) 
21- Kılıç 
22- Top, topçu ocaklarını temsil eder. 
23- El siperlikli tören kılıcı: bu kılıç klasik Türk kılıcı olmayıp, o devirdeki subaylar tarafından kullanılırdı. 
24- Mızrak
25- Çift taraflı teber, orduda üst düzey görevliler tarafından üstünlük sembolü olarak kullanılmıştır. 
26- Tek taraflı teber (balta) 
27- Bayrak 
28- Osmanlı sancağı 
29- Mızrak: Son dönem mızraklı süvari alaylarını remz eder
 30- Kalkan, Ortasında stilize edilmiş bir güneş motifi var. 12 yıldız: Rivayete göre bu 12 yıldız 12 burcu temsil eder. Güneş bu burçlar üzerinde hareket eder.

TUĞRANIN BÖLÜMLERİ
1- Sere (Kürsü): Tuğranın en altında bulunan ve asıl metnin (padişah ve babasının adı, ünvanları ve –el- muzaffer daima duası) yazılı bulunduğu kısımdır.
2- Beyze’ler (Arapça: yumurta): Tuğranın sol tarafında bulunan iç içe iki kavisli kısımdır.
3- Tuğ’lar: Tuğranın üstüne doğru uzanan “elif” harfi şeklindeki uzantılardır. Her zaman elif değillerdir. Bazen harf de değillerdir. Yanlarında yer alan flama şeklindeki kavislere “zülfe” denir.
4- Kollar (hançere): Beyzelerin devamı olarak sağa doğru paralel uzanan kollardır.
Bazı tuğralarda sağ üst boşlukta ilgili padişahın “mahlas” veya sıfatı da görülür.

0ttoman Empire Map


0ttoman Empire Map

Osmanlı Padişahı ve Ölüm Nedenleri


Şair Padişahlar, mahlasları, şiirleri...

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi ile başlayan şiir yazma geleneği, 36 Osmanlı padişahından 26'sında devam etti ve 'Sözün Sultanları' da olan bu padişahlar, duygularını dize, beyit, gazel ve kasidelerle dile getirdi. II.Murat’tan itibaren Osmanlı Padişahlarının birçoğu şairdi. Şair Padişahların divan edebiyatı ananesince ad yerine kullanmış olduklarımahlasları vardı.
Şiirler yazan Osmanlı Padişahları ve mahlasları:
Osman Gazi
II. Murad- Muradi (İstenerek ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey.)
Fatih Sultan Mehmed- Avni (Yardım)
II. Bayezid- Adli (Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş)
Şehzade Korkut -Harimi (Çekinmez. Kayıtsız kimse.)
Cem Sultan
Yavuz Sultan Selim
Kanuni Sultan Süleyman-Muhibbi (Seven sevgi besleyen anlamında muhible ilgili)
II. Selim
Sultan Mehmed
Şehzade Mustafa
Şehzade Cihangir
Şehzade Bayezid
Sultan III. Murad
Sultan III. Mehmed -Adni (Vatan tutmak Cennette bir makam adı)
I. Ahmed- Bahti (Kader. Tâli. Uğur. Alın yazısı. Kısmet. İkbal.)
II. Osman- Farisi (Acemce Farsça. İran'la alâkalı)
IV. Murad -Muradi (İstenerek ümid ederek beklenen. Arzu edilen şey.)
IV. Mehmed
II. Ahmed
II. Mustafa -İkbali (Baht açıklığı, Talih, Refah,)
III. Ahmed- Necib (Soyu ve nesli temiz aslı kerim olan. Cömert. Asilzâde. Güzel huylu ve ahlâklı)
III. Mustafa -Cihangir ( Meşhur cihanı zabteden fâtih.)
III. Selim- İlhami (İlham ile elde edilen ve nâil olunan. İlham ile alâkalı)
II. Mahmud -Adli (Adâlete mensup adâletle alâkalı ilgili.)

OSMAN GAZİ  “İSTANBUL'U AL, GÜL BAHÇESİNE ÇEVİR”
Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi'nin yazdığı şiir şöyle:

“Gönül kerestesiyle bin,
Yenişehir ü Bazar yap,
Zulm eyleme rençberlere,
Her ne ider isen var yap.

Eski Yenişehri bari,
İnegöl'e dek hep varı
Kırıp geçirip ağyarı,
Bursa'ya dek yık tekrar yap

Kurd olup girme süriye,
Arslan ol bakma geriye
Çar edih hayli çeriye
Dilgeçidi'ni hisar yap

İznik şehrine hor bakma
Sakarya su gibi akma
İznikmid'i de al bıkma
Her burcından bir hisar yap

Osman Ertuğrul oğlusun
Oğuz Karahan neslisin
Hakk'ın bir kemter kulusun
İslambol'u aç gülzar yap”

Osman Gazi'nin şiirine günümüz Türkçesiyle bakıldığında ise, son kıtada “Osman, Ertuğrul oğlusun, Oğuz soyundan ve Karahan neslindensin. Sen Allah'ın aciz bir kulusun, mertebeni artıracaksan eğer, İstanbul'u al, gül bahçesine çevir...” sözleri dikkat çekiyor.

“AVNΔ FATİH SULTAN MEHMET
Sultan II nci Murat'ın dördüncü oğlu. Yedinci Osmanlı padişahıdır. Manisa'ya vali atandığında henüz çocuktu. Babası tahtan çekilince 1444'te tahta çıktı. Ancak düşmanların baskısıyla tahtan çekilerek (1446) babasının yeniden tahta çıkmasını sağladı. Babası Sultan II nci Murat'ın 1451 yılında vefatı üzerine ikinci kez tahta çıktı. İyi bir asker olduğu kadar büyük bir alimdi. İstanbul'u fethetti İstanbul'u fethetmesinden sonra "Fatih" lakabıyla anılmıştır. İstanbul'un fethi Orta Çağ'ın sonu Yeni Çağ'ın başlangıcı olmuştur. Bundan dolayı Fatih "çağ açan hükümdar" olarak da tanınır. Fatih çıkardığı yasalarla devleti önemli ölçüde yeniden biçimlendirmiştir. Osmanlı topraklarını 25 kat genişletti. Yunan felsefesini iyi bildiği gibi İtalyanca Latince Rumca Slavca Fransızca İbranice Geldanice dillerini bilirdi. Şiirlerinde Avni mahlasını kullanırdı. Avni zühd ve takvadan uzaklaşarak hakiki sevgiliye benliğini yok ederek kavuşan bir sofi olur ve Mirât-ı dil cemâline âyine-dârdur mısrasını yazar.

'Aşk Bir Hazinedir'
Sultan 2. Murat'ın şiirlerinde 'Muradi' mahlasını kullandığı görülürken, oğlu Fatih Sultan Mehmet'in de edebi adının yani mahlasının 'Avni' olduğu biliniyor. Şiirleri bir divançede (küçük divan) toplanan Fatih Sultan Mehmet'in bir gazeli de şöyle:

''Aşk ile viran eden gönlünü ma'mur istemez
Hatırın mahzun eden bir lahza mesrur istemez
Haksar olup hevayile gubar olan gönül
Hak-i rah-ı yardan bir dem özün dur istemez
Hoş gören akıl fena tavrını şöhret gözlemez
Künc-i uzlet isteyen kendüyi meşhur istemez
La'l-i naba meyl kılmaz bağrını pür-hun eden
Damenin pür-eşk eden lü'lu-yı mensur istemez
Aşk nakdi bir hazinedir ana yoktur zeval
Malik olan Avniya bir gence güncur istemez''
Fatih Sultan Mehmet'in gazelinin son bölümüne günümüz Türkçesiyle bakıldığında; “Ey Avni, aşk yok olmayan (gerçek) bir hazinedir. Ona sahip olan (kişi dünyada nice kıymetli) hazinelere sahip bir hazinedar olmayı istemez.” (Yani aşk hazinesi, bütün hazinelerden değerli, aşk sultanı bütün dünya sultanlarından üstündür).
Kimsesiz Hiç Kimse Yok
Hiç kimse yok kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
*************************************
Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana
Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana
Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana
Avnî (Fatih Sultan Mehmet)

“MUHİBBİ” KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Kanuni Sultan Süleyman'ın ünlü gazeli... Süleyman'ın ''Muhibbi'' mahlasıyla yazdığı gazeli  şöyle;

''Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi,
Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyede vahdet gibi
Ko bu ayş u işreti çünkim fenadır akıbet
Yar-i baki ister isen olmaya taat gibi
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şişe-i çerh içre bir saat gibi
Ger huzur etmek dilersen ey Muhibbi fariğ ol
Olmaya vahdet cihanda kuşe-i uzlet gibi''
Hayatında pek çok sefere savaşa şiire söze koyduğu kanunlara yapılara ki en önemlisi ve en güzeli Mimar Sinan’ın ifadesiyle "Padişahım sana öyle bir cami inşa ettim ki kıyamete değin ayakta duracak." dediği Süleymaniye ‘ye isim veren, hayat veren padişahın Hürrem Sultan’a olan aşkı da dillere destan olmuştur. İşte ona yazmış olduğu bir gazel:
Celis-i halvetim varım habibim mah-ı tabanım
Enisim mahremim varım güzeller şahı sultanım
Hayatım hasılımömrüm şarab-ı kevserim adnim
Baharım behçetim rüzum nigarım verd-i handanım
Neşatım işretim bezmim çerağım neyyirim şem’im
Turuncu u nar u narencim benim şem’-i şebistanım
Nebatım sükkerim gencm cihan içinde bi-rencim
Azizim Yusuf’um varım gönül Mısr’ındaki hanım
Stanbulum Karaman’ım diyar-ı milket-i Rum’um
Bedahşan’ım ve Kıpçağım ve Bağdad’ım Horasanım
Saçı varım kaşı yayım gözü pür fitne bimarım
Ölürsem boynuna kanım meded he na-müsülmanım
Kapında çünki meddahım seni medh ederim daim
Yürek pür gam gözüm pür nem Muhibbi’yim hoş halim!
Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman’ın mahlası)

Bugünkü dille:
Benim birlikte olduğum sevgilim parıldayan ayım
Can dostum en yakınım güzellerin şahı sultanım.
Hayatımın yaşamımın sebebi Cennetim Kevser şarabım
Baharım sevincim günlerimin anlamı gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim benim gülen gülüm
Sevinç kaynağım içkimdeki lezzet eğlenceli meclisim nurlu parlak ışığım meş’alem.
Turuncum narım narencim benim gecelerimin visal odamın aydınlığı
Nebatım şekerim hazinem cihanda hiç örselenmemiş el değmemiş sevgilim.
Gönlümdeki Mısır’ın Sultanı Hazret-i Yusuf’um varlığımın anlamı
İstanbul’um Karaman’ım Bütün Anadolu ve Rum ülkesindeki diyara bedel sevgilim.
Değerli lal madeninin çıktığı yer olan Bedahşan’ım ve Kıpçağım Bağdad’ım Horasan’ım.
Güzel saçlım yay kaşlım gözleri ışıl ışıl fitneler koparan sevgilim hastayım!
Eğer ölürsem benim vebalim senin boynunadır çünkü bana eza ederek kanıma sen girdin bana imdad et ey Müslüman olmayan güzel sevgilim.
Kapında devamlı olarak seni medhederim seni överim sanki hep seni öğmek için görevlendirilmiş gibiyim.
Yüreğim gam ile gözlerim yaşlarla dolu ben Muhibbi’yim sevgi adamıyım bana bir şeyler oldu sarhoş gibiyim. Bir hoş hale geldim.

İkinci Abdülhamid Han’ın Hayatı

Saltanatı: 1876-1908

Babası: Abdülmecid Han – Annesi: Tir-i Müjgan Sultan
Doğumu: 21 Eylül 1842 Vefatı: 10 Şubat 191
8
Çok iyi bir tahsil görerek din ilimlerini ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde öğrendi. Amcası Abdülaziz Han onu Mısır ve Avrupa seyahatlerinde yanında götürdü. Abdülaziz Han’ı tahttan indirip şehit ettiren, böylece Osmanlı Devleti’nde idareyi ele geçirin batı kuklası bazı paşalar, V. Murat’ın şuurunun bozulması üzerine, devlet işlerine karışmaması ve yalnız millet meclisinin çıkaracağı kanunlara göre hareket etmesi şartıyla, Abdülhamid Han’ı sultan ilan ettiler.
Tahta çıktığında Osmanlı Devleti tam bir bunalımın eşiğindeydi. Karadağ ve Sırbistan’da savaş aleyhimize dönmüş, Bosna-Hersek ve Girit’te ayaklanmalar çıkmış, mali kriz son haddine varmıştı. Bu arada sadrazam Mithat Paşa ve arkadaşlarının isteği üzerine 23 Aralık 1876’da Birinci Meşrutiyet ilan edildi. Ancak gayrimüslimlerin dahi yer aldığı Meclis-i Mebusan’ın ilk işi Rusya’ya harp ilanı oldu. 93 harbi diye tarihe geçen bu savaş, Osmanlı Devleti için tam bir felaket getirdi. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan’dan İstanbul’a hicret etti. Mütareke isteyen Sultan Abdülhamid, ilk iş olarak devleti parçalanma ve yok olma yoluna doğru götüren Meclis-i Mebusan’ı kapattı (13 Şubat 1878) ve devlet idaresini eline aldı. Ayastefanos antlaşması ile Osmanlı Devleti Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli, Kars, Ardahan ve Batum’u kaybediyordu. Ancak İngiltere ile anlaşan Abdülhamid Han, Kıbrıs’ın idaresini onlara bırakmak şartıyla, yeniden topladığı Berlin Konferansı’nda kaybedilen toprakların bir kısmına sahip oldu.
Abdülhamid Han büyük meseleler karşısında bunalan Osmanlı Devleti’ni bundan sonra dahiyane bir siyaset, adalet ve fevkalade bir kudretle yönetti. Düyun-u Umumiye idaresini kurarak iki yüz elli iki milyon tutan devlet borçlarını yüz altı milyona indirdi. Memlekette büyük bir imar faaliyeti ile eğitim ve öğretim seferberliği başlattı. Çoğu şahsî parasından olmak üzere cami, mescit, mektep, medrese, hastane, çeşme, köprü vs. gibi toplam 1552 eser yaptırdı. Ülkenin dört bir yanını demiryolu ile döşedi. Yunanlıların Girit’te isyan çıkarıp, Türkler arasında toplu katliamlar yaptırmaya başlamaları üzerine, Yunanistan’a harp ilan etti. Alman kurmaylarının altı ayda geçilemez dedikleri Termopil geçidini 24 saatte aşan Osmanlı ordusu, Atina önüne vardı. Yunanistan’ın tamamen Osmanlı eline geçeceğini anlayan Avrupalı devletler, sulha zorladılar ve bunda muvaffak oldular.
Yahudilerin Filistin’de bir cumhuriyet kurma teşebbüslerinin karşısına çıktı. Onların Osmanlı borçlarını bütünüyle silelim tekliflerini reddetti. Bu toprakların kanla alındığını, asla terk edilemeyeceğini sert bir dille bildirdi. Filistin topraklarının yahudilere satılmaması için gerekli tedbirleri aldı. Doğu Anadolu’da Ermeni hareketlerine karşılık Hamidiye alaylarını kurdu ve bölgede asayişi temin ile Osmanlı hakimiyetini pekiştirdi.
Sultan Abdülhamid Han’ı tahttan indirmeden Osmanlı Devleti’ni parçalamanın ve İslam’ı yok etmenin mümkün olmadığını gören bütün iç ve dış düşmanlar bu Türk hakanına karşı cephe aldılar. Bir taraftan Sultan’ı gözden düşürmek üzere her türlü iftira ve kötüleme kampanyaları yaparlarken, diğer taraftan suikastlar tertip ettiler. Ermeni asıllı Fransız yazar Albert Vandal’ın “Le Sultan Rouge=Kızıl Sultan” şeklinde ortaya attığı iftiraları aynen alan bazı gafiller, ansiklopedilere bunları yazarak genç nesilleri aldattılar.
Bu arada Padişah’ın devlet idaresinde nüfuzunu kırmak isteyen batılılar, İttihat ve Terakki mensuplarını kışkırtarak 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyeti ilan ettirdiler. Böylece otuz yıl durmuş olan facialar tekrar başladı. 31 Mart Vakası sebebiyle İttihat ve Terakki ileri gelenleri tarafından tahttan indirilen Abdülhamid Han, Selanik’e gönderildi (27 Nisan 1909). 10 Şubat 1918’de Beylerbeyi Sarayı’nda vefat eden Abdülhamid Han’ın naşı Çemberlitaş’ta dedesi Sultan II. Mahmut’un türbesindedir.

Osmanlı Padişahlarının bilinmeyen yönleri.


Yedinci Osmanlı Padişahı olan II. Mehmet, "Fatih Sultan Mehmet" olarak da bilinir. Sultan II. Mehmet 1451 yılında 19 yaşındayken tahta çıkmış ve 30 sene tahtta kalmıştır.


1453 yılında İstanbul’u fethederek Doğu Roma İmparatorluğu’na son vermiştir. Bu olay Ortaçağ’ın sonu Yeniçağ’ın başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

Fatih Sultan Mehmet dil konusunda çok yetenekliydi.Keldanice,Arapça, Farsça,İbranice, Slavca, Latince, Yunanca ve İtalyanca olmak üzere 8 dil biliyordu. Aynı zamanda Avnî mahlasını kullanarak şiirler kaleme almıştır.

Fatih Sultan Mehmet aynı zamanda çok iyi bir bahçıvandı. Gül aşılama ve ağaç yetiştiriciliği konusunda da çok becerikliydi. Ayrıca ateşli silahlar üzerine de çok merakı vardı. Çizimlerini kendinin gerçekleştirdiği şahi toplarını döktürmüş ve bu toplar sayesinde geçit vermeyen surlarını yıkarak İstanbul’u fethetmiştir. 

Binlerce ciltlik bir kütüphaneye sahip olan Fatih Sultan Mehmet eğitime çok önem vermiş; ilk Türk yükseköğrenim kurumu olan ve dünya eğitim tarihinde bilinen en eski eğitim kurumlarından Sahn-ı Semen Medreselerini kurmuştur.


Dokuzuncu Osmanlı Padişahı olan I. Selim, Yavuz Sultan Selim olarak da bilinir. 1512 yılında 42 yaşındayken tahta çıkmış ve 8 sene tahtta kalmıştır.Hükümdarlığı döneminde ülke topraklarını 2,5 kat büyütmüştür. Anadolu’da birliği sağlamış, devrinin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat yollarını ele geçirmiştir.Sultan Selim tam bir kitap sevdalısı olduğu bilinmektedir. Kitap okurken satır takibinde kullanılan altın hilaller yapardı ve bu hilalleri değerli taşlarla süslerdi. İşlemiş olduğu hilallerdeki mesleki incelikler Sultan Selim’in iyi bir kuyumcu olduğunun göstergesidir.

Sultan Selim ava ve silahlara da çok meraklıdır. Ok ve yay kullanmada da çok mahir bir padişahtı.


Onuncu Osmanlı padişahı olan I. Süleyman, "Kanunî Sultan Süleyman" ve "Muhteşem Süleyman"olarak da bilinir. 1520 yılında 26 yaşındayken tahta çıkmış ve 46 yıl tahtta kalmıştır.Kanuni Sultan Süleyman hükümdarlığı boyunca 13 kere sefere çıkmış toplam 10 yıl seferde kalmıştır. Böylece Kanuni, Osmanlı Devletinde en uzun süre tahtta kalan ve en çok sefere çıkan ve en uzun süre seferde kalan padişah olmuştur. 

Şiirlerinde Muhibbi mahlasını kullanmıştır. 2779 gazelden oluşan divanı ile divan edebiyatındaki en fazla gazel yazmış olan şairdir.  Arapça, Farsça, Sırpça ile Tatar lehçesini iyi derecede biliyordu. Kanuni Sultan Süleyman aynı zamanda mahir bir kuyumcu ustasıydı.
On altıncı Osmanlı Padişahı olan II. Osman "Genç Osman" olarak da bilinir. Sultan II. Osman, 1618 yılında amcası I. Mustafa'nın tahttan indirilmesiyle 14 yaşındayken tahta çıkmış ve 4 sene tahtta kalmıştır.1622 yılında bir yeniçeri ayaklanması sonucu tahttan indirilerek Yedikule zindanlarında boğularak öldürüldü.

Sultan II. Osman'ın annesi Mahfiruz Haseki Sultan, oğlunun eğitimine çok özen göstermiştir. Sultan II. Osman, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi dilleri klasikeserleri tercüme edecek derecede iyi bilirdi.

Genç Osman aynı zamanda saraçlığa da çok ilgi duyardı. Bindiği atların eyerlerini kendi yapardı. Fakat ne acıdır ki Genç Osman 18 yaşında tahttan indirilip yeniçerilerin eline geçtikten sonra, son yolculuğuna eğersiz bir atın üzerinde gitmiştir.